8 Haziran 2009 Pazartesi

Ameliyat Günlüğü


İki hafta nasıl geçmiş. İnsan günlerin nasıl geçtiğini anlayamıyor. İki hafta önce bugün bu saatlerde yani 20.00 civarı ben hastanede uyuyordum. Şimdi evimde oturmuş (oturabilmiş) kitap okuyorum. Çok şükür ki ameliyatım iyi geçti. Her ne kadar kist düşündüklerinden daha büyük olsada hepsi bitti. Bundan sonra sol tarafımda da oluşmasını önlemek için sıkı kontrollere gitmem gerekecek. Ama razıyım. Hatta ben her ay en az bir kez kontrole gitmeyi düşünüyorum. Ama ameliyat düşündüğümden zormuş gerçekten. Biraz anlatayım ameliyatımı ve sonrasını:
Ameliyattan önce duygularımı çok iyi kontrol edebildiğim için kendimle gurur duyuyorum. Daha önce de anlattığım gibi üzerimde garip bir rahatlık vardı. Kan aldırmaktan korkan ben ameliyattan önce hiç heyecanlı değildim; iki hafta önce pazartesi sabahına kadar...
O sabah saat 6.30 da annem, babam, kardeşim ve kardeşimin eşi ile birlikte yola çıktık. Sabahın o saatinde yollar bomboştu. Belki bir saat sonra iğne atsan yere düşmez caddelerden sokaklardan hızla geçtik. Ankara Üniversitesi Cebeci Hastanesi'nin o saatte boş olan otoparkına rahatça park ettik. Hastane binası sanki kocaman bir çilekli pasta gibi pembeye boyanmıştı. Aslında yavaş yavaş hızlanan kalp atışlarımı kontrol altına almak için başka şeylere odaklanmaya çalışıyordum. Saat 7.15 de hastanede bir gün yatacağım odamda yatağımın başucunda oturuyordum. Biraz sonra bir hasta bakıcı gelip ameliyatta giyeceğim sol tarafından iplerle bağlanan garip kolu uzun yeşil elbiseyi verdi. Ama yeşil olması bana doğrudan hastalığı çağrıştırıyordu. Onu giyer giymez beni bir tekerekli sandalyeye oturttular. Aileme el sallayıp ameliyathaneye doğru ilerlerken kucağıma birkaç ilaç ve serum için kullanılan iğnelere benzeyen kutu verdiler. İşte o zaman kalbim daha hızlı atmaya başladı. O kadar ki kalp atışlarımı kulaklarımda hissedebiliyordum. AMELİYATHANE yazılı kapılara yaklaşırken kendime "biraz sonra seni bayıltacaklar ve hiç bir şey hatırlamayacaksın" diye telkinde bulunuyordum. Hasta bakıcı beni bir sedyenin üzerine yatırdı. Üzerime bir battaniye örtüp beni girişte bıraktı. Yattığım yerde gelip geçen hemşirelerin seslerini duyuyordum. İlk ameliyat benimkiydi. Anestezistler, hemşireler doktorum ve asistanları birer birer gelmeye başladılar. Sonra serum takıldı. Son hatırladığım şey ameliyathanenin içine alındığım ve tepede yanan büyük beyaz ışıklardı. Birinin kollarımı bağladığını hayal meyal hatırlıyorum. Ve boşluk. Sonrasında herşey kısa film kareleri gibiydi.
"Nefes alamıyorummm" Biri "kolunu kaldır" dedi ve bir gecelik giydirdi. Ve boşluk...
"Nefes alamıyoruuuum" diye bağırmaya çalıştım. Biri burnuma oksijen tüpü yerleştirdi. Sonra boşluk...
"Canım acıyooo!!! Ağrı kesici yok mu??" Yine boşluk...
Beni getiren hasta bakıcı göründü. "Odama gitmek istiyorum. Noolur" diye yalvardım. Tamam hemen götürüyorum dedi. Yine boşluk...
"Asansördeyim galiba. Oh sonunda odama gidiyorum" Boşluk...
"İşte annem babam, aaa teyzem de gelmiş. Ne güzel. Ah yavaş olun, karnım acıyoo." Hasta bakıcı beni yatağıma yatırdı. Büyük boşluk...
Annem, babam, kardeşim yatağımın kenarındalar. Annem elimi tutuyor."Noolur biraz su. Dudaklarım kurudu" diyorum. Leyla pamukla ıslatıyor. Pamuğu emiyorum. Tekrar boşluk...
Derken film kareleri arasında boşluklar gittikçe azalıyor. Ağrım var, gözlerim kapalı ama çevremde olan biteni daha rahat duyabiliyorum. Doktorum geliyor. Bir kısa muayene, sonra gidiyor. Hemşireler gelip gidiyor. Biraz daha açılınca öğreniyorum ki kist beklediklerinden büyük çıkmş. Yaklaşık 25 cm. çapındaymış. Bir tarafı sağ yumurtalığa yapışmış diğer tarafı apandisite. Kistle birlikte onları da almışlar. Ayrıca ameliyat sırasında alınan parça acil olarak İbn-i Sina Hastanesine tahlile gönderilmiş. Tahlilde kanser riskine ratlanmamış ve sonuç acil olarak tekrar doktoruma bildirilmiş. Eğer kötü huylu çıksaymış belki tüm üreme organlarının alınma ihtimali varmış. Alınan her parça Pataloji için kavanozlara konulmuş ve aileme verilmiş. Bir ara babamın onları bana gösterdiğini hatırlıyorum. Sonra onları da tahlile götürmüşler. Sonrası malum. Biraz acılı bir süreç. Yarı uyur yarı uyanık dakikalar... Gelip gidip tansiyon ölçen, kan alan, iğne yapan hemşireler. Zor bir gece ve sonra sabah ilk yürüyüş.
Hastanede yalnız bir gece kaldım. Ertesi gün akşama doğru evdeydim. İlk hafta biraz yatarak biraz oturarak geçti günler. Zamanla birinin yardımı olmadan kalkmaya başladım. Yalnız kendi başıma çorap giyebilmem için 1,5 hafta geçmesi gerekti. Şimdi tamamen iyileşmemekle beraber biraz daha iyiyim. Bir hafta daha evdeyim.

Hastanede beni en çok sevindiren şey ailemin dostlarımın arkadaşlarımın ilgisiydi. Telefonlarımız hiç susmadı diyebilirim. Tüm gün onlarca kişi aradı. İlerleyen günlerde de devam etti. Yukarıdaki çiçekleri ardadaşım Aygen İstanbul'dan gönderdi. Kimi telefonla e-maille, mesajla destek verdi. Daha iyi anladım ki insan böyle durumlarda sevdiklerinin ilgisinden çok hoşnut oluyor. Kötü gün dostu olmak böyle birşey herhalde...
Bu arada işimi biraz özledim ama tamamen iyileşmeden de işe başlamama izin yok henüz...

Hiç yorum yok: