27 Mart 2010 Cumartesi

Geliyooor...


Sonundaa Aygen geliyor. Biricik oda arkadaşım, canım arkadaşım geliyor.

İlk defa 3. sınıftayken tanıdım ben onu. Son sınıfta da oda arkadaşım oldu. Keşke daha önce tanışsaymışız. Üniversite hayatımın en neşeli, en eğlenceli, en komik, en haraketli günleriydi. Aygenin enerjisi, yardımseverliği, neşesi ve yaşama sevinci sayesinde oldu bunlar birazda. Ondan sonra hiç kopmadık. Mezun olduk başka şehirlere taşındık ama hiç ayrılmadık. Hayat bazen dayanabileceğimizden daha büyük acılar yaşattı bize. Beraber ağladık o zamanlarda da. Sevdiklerimizi kaybettiğimizde de beraberdik aramıza yenileri katıldığında da. Hem iyi gün hem kötü gün dostu olduk birbirimize. İyiki varsın Aygenciim, canım dostum benim.

Bugün öğlen buluşacağız. Ankara'yı gezeceğiz beraber. Eskiden üniversitedeyken yaptığımız gibi  tozunu attıracağız ortalığın. Bahçeli, Tunalı, Bilkent, Eymir, Kale....  çook güzel planlarım var arkadaşım için. Bakalım neler yapacağız nelerr:))

Bu şarkı da Aygen'ciğime gelsin



"Beyaz Kelebekler, Sev Kardeşim"

26 Mart 2010 Cuma

Romantik Saat


Pazar günü yine evde olmak istediğim günlerden bir gündü. Ne yapabilirim diye dolapları karıştırınca elime scrap book'larım geçti. Ah keşke daha fazla çeşit alsaymışım diye hayıflandım. Elimde yalnızca düğün ve cadılar bayramı  temalı olanlardan var maalesef.  Kartonları kalın olduğu için atamadığım pastanelerinin çikolata kutularını da çıkardım ortaya.

Bu aralar  saatlere dadandım. Seramikte de saat yapıyorum hep. Kutulardan birinin kapağını guguklu saat şeklinde kestim. Kenarlarına 2 cm. lık parça kartonlar yapıştırdım ki saat mekanizmasını saklasın. Kuşun yuvasını oydum çıkardım.  Sonra üzerine çiçekli renkli kağıtlardan bir fon yapıştırdım. Saatin ortasına kocaman 3 katlı bir düğün pastası ekledim. Rakamlar yerine çiçekler yapıştırdım. Elimdeki biraz daha kalın bir kartondan kuşun penceresinin panjurları kestim. Çatıyı kestim. Saatin alt kısmına bir baza yaptım. Son olarak saati göbeğini taktım. Sıra kuşa geldi. Aradın taradım evde  ne çocuklardan kalan oyuncakların içinde ne benim kirli çıkı dolaplarda kuş bulamadım. Kağıttan kuş yapmak istemedim. Bende süslü çikolatalarının renkli kağıtlarının üstüne yapıştırılan bebeklerden birini pencereye kondurdum. Benim için fazlaca süslü oldu. Şimdilik mutfağımda asılı duruyor. Uygun birini bulunca hediye edeceğim. Bakalım kime kısmet olacak.

Yapım aşamalarını görmek isteyenlere resimler burada...

Çookk güzeeel

Burası bir kafenin tuvaletiymiş. Çok zekice bir buluş. Bülent hanım görse orayı havaya uçurur ama fikir sahibini tebrik etmek lazım.

Fazla söze gerek yok değil mi?

 

22 Mart 2010 Pazartesi

Rulolardan evler yapmak

Evlerim için yeni malzemeler buldum. Uzun zamandır biten tuvatlet kağıdı ve kağıt havlu rulolarını biriktiriyordum. Geçen gün işe yarar bişeyler yapabilir miyim diye başladım düşünmeye. Yıllar önce yurtdışından aldığım desenli kağıtları bulup çılardım. Önce ruloların dışını kapladım. Sonra farklı renklerden kapı ve pencereler ekledim. Birde konik çatı yaptım. Birinin çatısına ince bir ip geçirdim. Yılbaşı süsü gibi istendiğinde biryere asmak içinde kullanılabilirler.

Aslında tam çocuklarla yapılacak bir aktivite. Ben çok sevdim. Şimdi yeğenlerimi bekliyorum yeni evler yapmak için.

Bir de güzel pazartesi şarkısı ekleyeyim:



Frank Sinatra, Rain Drops Keep Falling On My Head

Eyvah eyvah...

Dün Ata Demirer ve Demet Akbağ'ın oynadığı "Eyvah Eyvah" filmine gittik. Uzun zamandır bu kadar katıla katıla güldüğümü hatırlamıyorum. Ata Demirer'in diğer filmlerinden pek hoşlanmadığım için bu filme gitmeyi pek düşünmüyordum. Ama Leyla ve Serhat benden önce gitmişlerdi ve çok methettiler. Haklı çıktılar. Gerçekten son yıllarda izlediğim en komik Türk filmiydi. Öncelikle kadro çok iyiydi. Salih Kalyon, Özge Borak, Bican Günalan, Şehsuvar Aktaş, Bülent Şakrak en çok gözönünde olanlardı.  Ata Demirer'in oynadığı Çanakkaleli, saf, temiz ve dürüst karakter bence çok başarılıydı. Demek Akbağ'ın Firuzan karakteri tam anlamıyla muhteşemdi.

Kısaca konusunu da anlatayım. Hüseyin Çanakkale Geğikli'de ninesi ve dedesi ile yaşayan bir gençtir. Bir gün babası ve annesi ile ilgili anlatılanların doğru olmadığını öğrenir ve klarnetiyle birlikte İstanbul'un yolunu tutar. Orada tesadüfen tanıştığı gece klüplerinin vazgeçilmez şarkıcısı Firuzan'la babasını aramaya başlarlar. Filmin özellikle ikinci yarısı  İstanbul maceraları gerçekten çok komik. Tavsiye ederim. Mutlaka izleyin.

20 Mart 2010 Cumartesi

Ah benim de bir ağaç evim olsa...

Çocukken en çok özendiğim şey ağaç evleriydi. Çok isterdim bir ağaç evimin olmasını. Şöyle yaşlı ağaçlardan birinin yüksek ve kalın dallarında nohut oda bakla sofa bir ev. Öncelikle ağacın gövdesinin bittiği dalların ayrıldığı  bölgede bir büyük oda olacak. Sonra kalın dalların üzerine biraz daha yukarıda bir oda daha yapılacak. İki oda arasında minik tahta bir köprü. Hani şu iple bağlanan ve sallanan köprülerden. Oda çok yukarı dallara konuçlandırılırsa merdivende olabilir. Büyük odadan aşağıya inmek için bir merdiven olacak. Birde itfayecilerin kullandığı gibi bir ip merdivenden.

İlk kez "İsveçli Robinson Ailesi"nde  görmüştüm ağaç evleri.  Onların manuel çalışan bir asansörü ve mühendislik harikası bir banyoları vardı. O ev günlerce rüyalarımı süslemişti. O filmi izledikten sonra oturup bende kendi hayalimdeki ağaç evimi çizmiştim. Demek ki o zamandan başlamış evlere ilgim:) Ancak ne bizim evin bahçesinde ne de Konya ovasında benim hayalı ağaç evimi yapabilecek kadar büyük ve yüksek dalları olan ağaç yoktu. Dolayısıyla evim hayallerimde ve çizimlerimde kaldı. O çizimleri bulabilirsem buradan ekleyeceğim. Ama o zamana kadar bulduğum ağaç ev resimlerini paylaşayım sizlerle:))


 

Yaklaşık 25 yıl önce Papua Yeni Gine'de evlerini ağaçlara yapan Kombai adlı bir kabile keşfedilmiş. Bu kabilenin halkı evlerini diğer kabilelerden, vahşi hayvanların saldırılarından ve aşırı yağmurlar sonucu oluşan su baskınlarından korunmak için ağaçların 9 ila 30 metre yüksek dallarına yapıyorlarmış. Çok ilginç değil mi? kaynak ve resimler burada



Bu evlerde benim hayalimdekilere benziyor ama biraz büyükler. 1. resim için kaynak. 2. resim için kaynak.


Bu ev Fransa'da bir ormanda yapılmış. Spiral merdivenlerle eve çıkılıyor. Burada yaşamak muhteşem olur herhalde. Özellikle kışın manzara seyretmek çok güzel olur.Ancak ısınma biraz problem olabilir. Kaynak.




Bu evin Seattle'da yapıldığı dışında fazla bilgi bulamadım. Ama oldukça uğraşılmış. Özellkle tahta köprüye bayıldım. Kışın şömine karşısında oturup kitap okumak muhteşemdir sanırım.



Bu ev modern ağaç evlerinden biri. Fındık evi olarak bilinen bu ev Almanya'da bir ormanda bulunuyor.



Bir modern versiyon daha. Bu evde Kanada'da Muskoka nehri yakınlarında yapılmış. 2 katlı olan evin alt katında yatak odası varmış. Dış duvarlardaki kayıtlar sayesinde gün ışığının doğrudan eve girmesi engelleniyormuş.


Veee ağaç evinde son nokta. Şimdilik yalnızca sanal ortamda görebiliyoruz. Geleceğin evi. Biraz ütopik ama yapılamaz değil. Eminim birkaç yıl içinde bu ağaç evini yapabilecek teknolojiye de sahip oluruz.



Açıl Susam Açıl...

Bu kapılarda masal yatak odasını yapan Kidtropolis tarafından tasarlanmışlar. Çocuklu evler için süper bir fikir. Eminim çocuklar bayılır bu kapılara. Çocuk odası kapılarında kullanılabilir.


Masal gibi çocuk odası


Bugün konumuz çocuklaaaarr;

Böyle bir yatak odası istemeyecek çocuk yoktur herhalde. Ben bile küçülüp girmek istedim içine. Yatak etrafındaki martarlar, ağaç dolap herşey muhteşem olmuş. Sanki masal dünyasından fırlamış gibi duruyor. Tüm bu mobilyaların yapımı, günde 14 saat, haftada 5 gün çalışarak tam 4 ayda tamamlanmış. Yatağın korkulukları çıkabiliyor. Gardrop ağaçın içinden çıkıyor. Ayrıca üstte bir dolap daha var.

Tabi böyle bir oda için geniş bir çocuk odası ve kabarık bir banka hesabı gerekiyor. Yapanın ellerine sağlık...

Şimdi resimler:


 



15 Mart 2010 Pazartesi

Yeni hafta, yeni gün:))

Bu hafta sonumu çok verimli ve mutlu geçirdim. Leyla benim evimdeydi. Eski günlerdeki gibi beraber sinemaya gittik. Pazar sabahı beraber kahvaltı yaptık. Güzel dvdler izledik. Kek yedik. Sohbet ettik. Evimin işlerini, bir haftalık yemeğimi yaptım ve bunlara rağmen bana yeni projelerim için bir sürü zaman kaldı.

Çok güzeel fikirlerim var. Yakında bende hem Pasajda hem Etsy'de kendi ürünlerimi satmaya başlayacağım. Çok heyecanlıyım. Bakalım neler olacak:)))

Bu güzel günün ve haftanın şerefine bir güzel şarkı:


 

13 Mart 2010 Cumartesi

Dizi dizi inciler


Dün akşam televizyon kanallarında zap yaparken izlenecek hiçbirşey olmadığına karar verdim. Bütün kanallarda dizi vardı. Hepsi de (yapımcılar, oyuncular kusura bakmasın) birbirinden kötüydü.  Fark ettim ki, Mehmet Aslantuğ çok yaşlanmış, Özgü Namal kilo almış, Özcan Deniz'in devri kapanmış, Tuba Büyüküstün inanılmaz kötü çingene taklidi yapıyor, Cansel Elçin'e kazma gibi dur demişler, duruyor,  Melekler Korusun eskiden komikti, şimdi psikolojik drama olmuş. İçime fenalık çöktü. Kapattım televizyonu.

Televizyonlarda bir dizi furyası başladı yine. Biri bitiyor biri başlıyor. Aralarda 15'er dakika reklamlarla 90 dakikalık diziler 2,5 saate çıkıyor. Zaten dizilerin 90 dakika olması çok saçma. Saat doldurmak için anlamsız dialoglar, bazen monologlar, gereksiz manzara görüntüleri ekliyorlar. Gerçek hayatta karşılaşamayacağımız anlamsız senaryo metinleri yazılıyor. Hepsinde evlilik dışı dünyaya gelen çocuklar, kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan karmaşık ilişkiler var.  Ama bir dizi varki evlere şenlik;

Adı Aşk ve Ceza... Daha başlamadan haftalar önce fragmanlarından sıkıldık. Kırmızı perde önünde saçlarını inek yalamış Nurgül Yeşilçay, yanında oğlu gibi duran Murat Yıldırım'la beraber.O kadar çok reklam yaptılar ki  ilk bölünü sırf merakımdan izledim. Daha bismillah, neler oldu neler, ihanetler, ayrılıklar, tek gecelik ilişkiler, aşiret düğünü. Zaten kamera devamlı hareket haline, bi onun suratına zoom, bi öbürününkine. Yasemin kızımız, nişanlısının ihanetine kızınca Beşiktaş'tan Ortaköy'e gider gibi hop Bodrum'a uçuyor. Bodrum nerden çıktı demeye kalmadan, Van'ın tarlaları geliyor ekrana. Sonrası malum anlatmaya gerek yok.

Öyle dialoglar varki insanı dumur ediyor. Bu senaryo yazarları hangi ülkede yaşıyorlar acaba diye sorasım geliyor. Mesela patronu Yasemin'i eve bırakırken şurda bi köfte ekmek yiyelim mi der gibi "-Suşi yiyeyim mi?" diye sordu. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Bir bölümde gözlerinde bir  ton sürme olan aşiret ağasının hanımı namazdan kalkar kalmaz uyuşturucu taşıyacaksın diye oğluna baskı yapmaya başladı. Dizideki kötü karakter sayısı iyilerden fazla. Daha öyle saçmalıklar varki, anlatmakla bitmez. Suşili dialog  sayesinde Aşk ve Ceza seramik akşamlarımızın vazgeçilmez konusu oldu. Her hafta dayanıp izleyebilenler , izleyemeyenlere anlatıyor diziyi.  Zaten yalnız fragmanları izleyerek bile takip edersiniz herşeyi. Ekşi sözlükte Aşk ve Ceza için çok güzel bir ifade vardı: "Tam bir zaman öldürgeci". Bu yorumu getiren arkadaşa kesinlikle katılıyor ve ileride daha mantıklı, "-Seyrettim ve  şunu öğrendim." dedirtecek yapımlar olmasını temenni ediyorum.

teknolocük kediicik...

Bu gördüğünüz kedi evi aslında bir bilgisayar mönitörü. Bence çok iyi bir yeniden değerlendirme projesi olmuş. Artık kullanılmayan, teknolojisi geri kalmış ekranlar için iyi bir çözüm. Hatta bunu bir adım ileri götürüp eski siyah beyaz televizyon kasalarından köpek kulübesi bile yapılabilir.

Kedi halinden garet memnun görünüyor. Bu da bir diğeri;


Kaynak:  http://www.instructables.com/id/Make-a-Cat-Bed-from-a-Computer-Monitor/

Kreatif blog ödülü...

Bloglar arası "Kreativ Blog Seçmece"  uygulaması başlamış. Sevgili Sibel'in Hobi dünyası  ve Kapkara Camdan Kelebek de bu ödülü bana vermiş. Sibelciğime çok çok teşekkür ediyorum. Blog alemindeki ilk ödülümü böylece almış oldum. Ama bu ödülünde bazı şartları  varmış:

1. Sizi ödüllendirene teşekkür edin.
2. Sizi ödüllendirenin blog linkini yayınlayın.
3. Ödülün logosunu yayınlayın.
4. 7 yaratıcı blogger ödüllendirin.
5. 7 blogun linkini yayınlayın.
6. Ödüllendirdiklerinizi haberdar edin.
7. Kendiniz hakkında 7 ilginç şey yazın.

Ve şimdi Rengin Efendisinin seçtiklerini açıklıyorum: DIININIIIIIN

1. Pino Mino ( Kuzuların, kuşların, balıkları efendisi)
2. Bembi  (Tilkilerin, kirpilerin, örgülü saçlı minik kızların efendisi)
3. Atölyesergun (Saatlerin efendisi)
4. Kapkara Camdan Kelebek  (Taçların, broşların efendisi)
5. Marifetli Peri (İlmekleri Efendisi)
6. Embir (Özel gün çantalarının efendisi)
7. Sesiber (Keçelerin Efendisi)


Gelelim son şarta:
Hııım en zoru bu. Kendim hakkında yedi ilginç şey neler olabilir. İlginç midir bilmem ama,
1. Puzzle yapmayı çok severim. Evimde her duvarda en az bir puzzle tablo vardır.
2. Woswos model araba kolleksiyonu yapıyorum. 30'dan fazla arabam var.
3. Elime geçen her malzemeden evler, minik şehirler yapmaya bayılıyorum.
4. Yalnız başıma, sinemaya, tiyatroya gitmeyi, seyahat etmeyi seviyorum.
5. Maymun iştahlıyım çabuk sıkılırım. Bu yüzden evlenmiyorum. :D
6. Tam bir çöpçüyümdür. Elime geçeni atmadan önde 40 kere düşünürüm.
7. Biri 7 ilginç özellik say deyince tıkanıp kalırım. Demek ki fazla ilginç biri değilim.(he he he:))

12 Mart 2010 Cuma

Bu yazı kendini ŞOFÖR sanan kadınlara!!!!

Evet bu yazı kendini araba  kullanabiliyorum sanan kadınlara (iyi bayan sürücüler üstüne alınmasın) ve özellikle 06 JE 171  plakalı aracı kullanan pek saygıdeğer!!, muhteşem şoför!!!!!!!!! çalçene bayana; (Aslında içimden çok daha farklı sıfatlar sıralıyorum ama onları burada yayınlamam imkansız. Siz anladınız onları)

Sayın 06 JE 171 plakalı aracın sürücüsü:
Dün akşam bana hayatımın tek ve en korkunç trafik kazasını yaşatmak üzereydiniz.
Araçların en az 100 Km. hızla seyrettiği bir akan trafikte, iki metre önümdeyken yan şeritten haşırt diye önüme kırıp birde frene bastınız. Eğer şansımız yaver gitmese ve Allah yardım etmese şuanda ikimizde hastanede olabilirdik. Bunun farkına varıp özür dileyeceğinize birde "Ben yol istedim, verseydiniz" diye üste çıkıp çem çem çemkirdiniz.  Size trafikte bazı kuralları hatırlatmak isterim:

1. Araç kullanmak demek, yalnız gaza basmak demek değildir. Ayrıca Ankara yollarındaki tek araba kullanan soför!!! ( şoförlüğünüz tartışılır) siz değilsiniz. Araç kullanırken diğerlerini de düşünmek zorundasınız.
2. Trafikte serit değiştirirken sağ ve solda bulunan aynaları MUTLAKA kontrol etmeli ve  geçmek istediğiniz şeritteki araç durumuna bakmalısınz. Bu aynaların konuluş sebebi budur, lütfen onları makyaj aynası olarak kullanmayınız.
3. Bulunduğunuz şeritten diğer şerite geçerken önce sinyal veriniz.
4. Geçmek istediğiniz şerittekiler size YOL VERMEK ZORUNDA DEĞİLDİR. Sabırlı olun, uygun zamanı bekleyin.
5. Bir şekilde diğer şerite geçseniz bile akan trafikte asla aniden frene basmayınız. Bu zincirleme bir kazaya sebeb olabilir, lütfen dikkatli olunuz.
6. Lütfen ehliyetinizi aldığınız (ehliyetiniz varsa tabii) sürücü kursuna gidip tekrar direksiyon dersi alınız yada ehliyetinizi geri veriniz.
7. İlla araba kullanıcam diyorsanız trafiğe çıkacağınız saatleri ve güzergahınızı gazetelere ilan veriniz ki , biz oralardan uzak duralım.

Allah sizin gibilerle bir daha karşılaşmayı  nasip etmesin. AMİİİİİİİN

10 Mart 2010 Çarşamba

Şirin Babanın evi...

Bu evi de evime ziyarete gelmek isteyen şirinler için yaptım. Bu şirin babanın ki, Şirine ve diğer şirinlerinki yolda....

9 Mart 2010 Salı

Anahtarlar için

En kolay kaybettiğimiz şeydir anahtarlarımız. Nereye koyduğumuzu bir türlü hatırlayamayız. Bazen onu bulmak için evin altını üstüne getiririz ama onlar en umulmadık yerden çıkarlar. Yada birgün önce giydiğimiz  paltonun, pantolonun, çantanın içinde unuturuz.  İşte çözümm.))
Bu kadar çok anlatınca mucizevi bir alet beklediniz değil mi?  Ama ben seramikten yaptığım anahtarlığı göstereceğim. He he he:))

Ev Kuşu

Çamurdan ev, kumaştan ev, kuş evi derken ev kuşu oldum çıktım. Tiyatrolardan, sinema salonlarından çıkmayan biri olarak, kapıdan parmağımı çıkaramıyorum. Bahar yorgnluğu mudur nediranlamadım. Ben de evde boyadığım seramiklerimin birazını daha paylaşayım istedim.

İşte bir ev çalışması daha:))

Pencelere pleksi parçaları yapıştirip içine bir küçük elektrik tesisatı döşedim. Şirin bir lamba oldu sanırım.