12 Aralık 2010 Pazar

Gezdim Gördüm Yazdım 9: Barselona (Gaudi...)

GAUDİ, GAUDİ VE GAUDİ;
Barcelona’ya gidiş sebebim. Üniversitede, Mimarlık Tarihi dersinde eserlerini kitaplardan incelediğim ve hayran olduğum büyük mimar...

Gaudi İspanya’da Modernista akımının öncülerinden ve en önemli isimlerinden biri. 1852’de Katalunya’nın Reus kentinde doğmuş ve 1926’da La Sagrada Familia kilisesinin yapımı için bisikletiyle para toplamaya giderken trenin altına kalarak ölmüş.

“Süsleme mimarinin kaynağıdır” felsefesini benimsemiş ve tasarladığı yapılarda doğadan esinlenmiş. Onun eserlerini gezerken kah bir balinanın içinde dolaştığınızı hissediyorsunuz, kah dalganın kırıldığı noktadan içeri bakıyorsunuz. Anlatmak zor görmek gerek. Fotograf makinem izin verdiği kadar çekmeye çalıştım. Şimdi de anlatmaya çalışacağım.

PARK GÜELL:
Burası Güell ailesine ait olan devasa büyüklükte bir park. Eskiden insanlar korsanların saldırılarından kaçmak için şehrin yüksek kesimlerinde oturuyorlarmış. Güell ailesi de Gaudi’den bu parka hem kendileri için hem de diğer zengin Barselona’lılar için villalar yapmasını istemişler. Gaudi önce Güell’lere parkın içinde dağın yamacında bir malikâne yapmış.



Plana göre önce bir ev yapacak o satıldıktan sonra aldıkları para ile diğerlerine başlayacakmış. Güell ailesi, şimdiki siteler gibi insanların hiç dışarı çıkmadan tüm ihtiyaçlarını buradan karşılayabilecekleri sosyal bir park inşa ettirmek istemiş. Bu görevi Gaudi’ye vermişler.


Parkın içinde bir kilise, bir okul, pazar alanı ve güvenlik binası var. Hepsi de Gaudi’ye has özellikler taşıyor. Parkın en güzel kısmı Pazar yerinin üstündeki dalgalı banklar. Uzaktan baktığınızda rengârenk görünen bu oturma alanı binlerle kırk seramik parçalarıyla kaplanmış. Bunun estetik ve süsleme amacı dışında çok özel bir nedeni var; Güell ailesi seramik işindeler. Gaudi ise çok koyu bir Katolik’tir ve israfa karşıdır. Güell’lerin ürettiği seramiklerden kırık ve hatalı olanlarının ziyan olmaması için onları farklı formlarda ve renklerde bir araya getirir. Ortaya muhteşem bir eser çıkar. Bu uygulama Park Güell dahil Gaudi’nin hep çok eserinde görülebilir.


Bankların bulunduğu yerin altında pazar yeri olarak inşa edilmiş bol kolonlu bir alan var. Buradaki kolonların yapı elemanı olmak dışında başka bir amacı daha var. Üstteki kum kaplı geniş alana düşen her yağmur damlası önce kumun altındaki çakılların arasından sonra kolonların içlerindeki kanallardan pazar yerinin altındaki büyük su sarnıcına gidiyor. Böylede parkın su ihtiyacı da doğal olarak karşılanmış oluyor. Kolonların arasında oluşan boşlukların kubbe şeklinde olmasının sebebi yine suyun akışını rahatlatmak.



Aralarda dört mevsimi sembolize eden mozaik tablolar var.


Park Güell’in ana giriş kapısının önünde iki bina var. Bunlardan biri dükkan diğeri sergi salonu olarak tasarlanmışlar.




 Girişin diğer önemli ögesi ağaş kökleri ile desteklenen seramik kertenkele ve köpekli çeşme. Burası Barselona’nın önemli simgelerinden biri olmuş. Hemen hemen her hediyelik eşya dükkanında bu kertenkelenin küçük bibloları, magnetleri var. Gaudi'nın doğadan esinlenerek yaptığı bir çalışma daha:)



 Burada ki ikinci villa Gaudi'nin yıllarca yaşadığı ev. Maalesef Güell'ler iflas ettiği için villaların devamı yapılamamış. Bu ev de Gaudi öldükten sonra müzeye dönüştürülmüş. 


İlginç bir Gaudi eseri daha... Burası size neyi anımsatıyor? Bende görür görmez dalganın kırıldığı noktanın içinde olduğumu düşündürdü. Doğruymuş. Burası geçme kayalardan yapılmış bir dalga koridor. Onu destekleyen kolonlardan birinde Gaudi, çok kahrını çeken çamaşırcı kadınının heykelini koymuş. Kadın bu heykeli gördüğünde ne hissetti acaba? Eminim bütün yorgunluklar ve uykusuzluklar o an bitmiştir.



 
LA SAGRADA FAMİLİA KİLİSESİ:
La Sagrada Familia Kilisesi Gaudi’nin son eseri. 1882 yılında başka bir mimar tarafından yapılmaya başlanmış. Gaudi 1883 yılında devralmış ve 1926 yılında ölene kadar da onunla uğraşmış. Bugüne kadar peri bacalarına benzeyen muhteşem kulelerinin ancak 8 tanesi tamamlanabilmiş. Orijinal plana göre daha tamamlanacak 10 kule var ve 2076 yılında tamamlanacağını söylüyorlar. İlk duyduğumda şimdiki teknoloji ile bütün kulelerin en geç on yıl içinde tamamlanabileceğini düşünmüştüm. Ancak gördükten sonra bunun zor olduğunu anladım. Pek çok kişi 2076 yılına da bitmesinin zor olduğunu düşünüyor.



La Sagrada Familia’nın tamamlanmış iki cephesi mevcut. Ön tarafta Gaudi tarafından tasarlanmış ve tamamlanmış olan doğum cephesi var. Burada Hz. İsa’nın doğumu ile ilgili farklı hikâyeler heykellerle anlatılmış. Hıristiyanlığın ilk yıllarında okuma yazma oranı çok düşük olduğundan Hz. İsa ile ilgili olaylar ancak bu şekilde ve resimlerle insanlara anlatılabiliyormuş. Doğum cephesinde ki her bir figürün mutlaka Hıristiyanlıkla ilgili bir referansı var.


Doğum cephesinin tam arkasında ölüm cephesi bulunuyor. Burası Gaudi öldükten sonra 1950-60’lı yıllarda tamamlanabilmiş. Dolayısıyla heykellerin daha sert hatları var. Her iki cepheyi görünce dönem farkını çok net şekilde seçilebiliyorsunuz.

Gaudi’nin La Sagrada Familia’sı yaşayan bir bina gibi. Zaman içinde yenileniyor değişiyor. İçinde hala inşaat devam ediyor. Bence sonsuza kadar devam edecek. Çünkü inşaat halktan toplanan ve dünyanın dört bir yanından gelen yardımlarla sürdürülüyor. Ayrıca yeni kısımlar eklendikçe ilk yapılan kısımlardan eskiyen kısımların yenilenmesi gerekiyor. Bu da sürekli bakım ve değişim demek.

Turla dolaştığımız için kilisenin içine girmemiştim. Daha sonra tekrar gelirim diye düşünmüştüm. Ama zaman kalmadı:( Girmek isteyenler için giriş ücreti: 12 € kulelere çıkmak isterseniz ilave olarak 8€ civarında bir ücret daha ödemelisiniz.

LA PEDRERA (CASA MILA):
Burası bir apartman. En önemli özelliği ön cephesindeki dalgalı mimari ögeler ve teras katı. Carrer de Provença ve Passaig de Gracia’nın birleştiği köşede L şeklinde uzanıyor. Hemen yakınında ki Diagonal metro istasyonunda inerseniz La Pedrera’ya 5 dakikada ulaşabilirsiniz.


Casa Mila 1906-1912 yılları arasında Mila ailesi için yapılmış. Merdiven boşluğu haricinde bina içinde birbirini dik kesen duvar yok. Bütün odalar farklı formlarda.

Bina içindeki tüm pencere, kapı kolları, tüm aksesuarlar ve mobilyalar Gaudi tarafından tasarlanmış. Kapı ve pencere kollarındaki ergonomik formlar inanılmaz.

Binanın giriş ücreti 11€. Girer girmez asansörlerle çatı katına çıkarılıyorsunuz. Burası balina iskeletine benzeyen müthiş bir strüktüre sahip. Çatı katı tamamen tuğladan inşa edilmiş ve bir Gaudi müzesine dönüştürülmüş. Onun bütün eserleri hakkında detaylı maketler yapılmış.

Ayrıca esinlendiği doğal malzemelerde burada sergileniyor.


Teras, binanın en özgün kısmı. Deniz tabanında dolaşır gibi merdiven inip çıkıyorsunuz. Her bacanın kendine has heykelsi bir yapısı var. Bazıları yine seramik parçaları ile kaplanmış. Salyangozlar gibi sarmal yapıları var.


Terastan alt katlara indiğinizde apartman dairelerinden biri gezilebiliyor. Kapı ve pencere detaylarına dikkat…


Ve dış cephe… Her balkonda ayrı bir estetik var. Muhteşem taç işçiliği siyah demir korkuluklarla birleştirilmiş. Bazı korkuluklarda insan yüzü ve hayvan figürleri var. Her biri nev-i şahsına münhasır bir heykel adeta.

CASA BATTLO;
Gaudi’nin en çok hayran olduğum eseri. Girişi için 17,80€ ödedim. Bu ücrete telefon şeklince tercümanlar dahil. Her katta yada odada bulunan numarayı tuşladığınızda orası hakkında detaylı bilgi alıyorsunuz. İlk başta fiyat biraz fazla gibi geldi ama binanın içini gezmeye başlayınca değdiğine kanaat getirdim.


Burası da Battlo ailesi tarafından yaptırılmış. Eski bina Gaudi tarafından revize edilmiş. Hem cephe hem içi muhteşem detaylarla dolu. Apartmanın tamamı deniz altında yaşayan canlılardan esinlenerek tasarlanmış. Keskin köşeli hiçbir şey yok binada. Tüm duvarlar ve tavanlar mobilyaların birleşim yerleri yuvarlatılmış.


İlk giriş katında çalışma odası olarak kullanılan odada şömine…


Bütün kapıların ve pencerelerin kendine has formları var.


Her oda her sürprizlerle dolu. Kendinizi deniz altında dolaşıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz.


İlk katta bulunan salonun tavanında salyangozu anımsatan bir detay var ki duvarla birleşimi muhteşem. Tam ortasında aydınlatma elemanı yerleştirilmiş.


Apartmanın ortasında bulunun boşluğun duvarları 3 kat boyunca Gaudi tasarımı açık mavi özel seramiklerle kaplanmış. Renkler en üst katta maviden laciverte doğru kademeli olarak koyulaşıyor. Gaudi bu farklılığı en üst katta ışığın yoğunluğunu dengeleyebilmek için yapmış.


Casa Battlo’nun çatı katıda La Pedrera gibi balina iskeletine benziyor. Her oda her koridor kendine has detaylarla süslü.


Casa Battlo'nun benzersiz cephesinden de birkaç fotograf eklemeden olmaz.


O kadar dolaşıp inip çıkıp yorulduktan sonra ikinci katta bulunan cafede biraz dinlendim. Casa Battlo’nun muhteşem pencerelerinden birinin önünden kahve ve pasta eşliğinde Barselona’yı seyretmek çok keyifliydi.


 
Gaudi'den şimdilik bu kadar. Ama daha anlatacak çook şey var; Dali, Picasso, Andorra...
 
Devam Edecek...

2 yorum:

Meyra dedi ki...

ahh senacım ne güzel anlatmışsın sayende gezdik gördük:)) devamını özellikle salvador dali kısmını bekliyorum yakındada benden bir post olacak dali sergi postu:))

Adsız dedi ki...

Süpppper bomba gibi bir yazı bu .Ne kadar şanslısınız gezebilyorsunuz.Kısakanmadım desem yalan olur .Bizde imkansa imkan paraysa para meslekse meslek hersey var ama vize alamıyoruz.Siz nasıl vize alabildiniz abla ya ?