19 Aralık 2010 Pazar

"Dali"dir ne yapsa yeridir...


FİGUERES, DALİ MÜZESİ;

Bahsedilen Dali oluncadeli mi yoksa dahi mi bir türlü karar veremiyor insan.

Dali Müzesi’nde Barselona’lı yerel rehberlerden biri de eşlik etti bize. Çok ilginç şeyler anlattı. Salvador Dali’nin deli mi yoksa dahi mi olduğuna bir türlü karar veremedik. Onun anlattıklarından hatırımda kalanları anlatmaya çalışayım şimdi.


Kısaca Salvador Dali’den bahsedeyim önce;

Salvador Dali 1904’de Figueres’de dünyaya gelmiş. Ona birkaç ay önce ölen ağabeyinin adı verilmiş. Bütün çocukluğu boyunca abisinin mezarına yaptıkları sık ziyaretler Dali’nin kimlik karmaşası yaşamasına sebep olmuş. Evin tek erkek evladı olduğundan biraz kaprisli ve şımarık bir çocukmuş. 1914’de annesinin desteğiyle resim kursuna yazılmış ve yıllar sonra onun müzesi olacak belediye tiyatrosunda ilk sergisini açmış. Madrid’de Kubizm ve Dadaizm akımlarından ekilenmiş. Paris’de Picasso ile tanışmış ve bu uzun dönem resimlerinde büyük izler bırakmış. 1934’de evlendiği Rus asılı eşi Gala hayatının geri kalanında onun en büyük ilham kaynağı olmuş. 1989 yılında kalp yetmezliğinden ölmüş.

Dali Müzesi Salvador Dali’nın doğduğu şehirde kurulmuş. 1960 yılında Figueres belediye başkanı harap haldeki belediye tiyatrosunu Dali müzesi olarak restore etmiş. Salvador Dali yenileme çalışmalarına bizzat katılmış. Tüm müzeyi kendisi tasarlamış. Müze son haline ancak 1980 yıllarında gelebilmiş. Bu süreye kadar Dali ufak değişiklikler yapmış. Dünyanın en büyük Dali Koleksiyonu bu müzede sergileniyor. Müzedeki eserler kadar müzenin kendisi de tam Dali’ye göre. Binanın çatısında yumurtalar karşılıyor ziyaretçileri. Kırmızı cephe üzerindeki ilginç seramik şekilleri Dali kendisi yapmış.

Müzenin girişinde yine Dali’ce bir filozof heykeli var. Heykelin arkasında müzenin ön cephesinde eski bir balık adam kostümü var. Bunun burada bulunuşunun ilginç bir hikâyesi var. Dali davet edildiği toplantılara konferanslara enteresan kostümlerle katılmayı seviyor. Bir gün bir toplantıya bu balık adam kıyafetini giyiyor. Ancak hava alamadığı için boğulma tehlikesi geçiriyor. Bu durum onu o kadar etkiliyor ki bu kostümü müzesinin girişine koymaya karar veriyor.


Müzeden içeri girdiğinizde karşınıza ilk çıkan şey üzerinde büyük bir bereket heykeli duran Cadillac. Arabanın arkasında, Dali’nin büyük aşkı Gala’ya ait olduğunu öğrendiğimiz bir kayık direğin tepesine yerleştirilmiş. Rehberimiz kayığım içinden sarkan ve damlaya benzettiğimiz nesnelerin aslında prezervatif olduğunu söyleyince pek şaşırmıyoruz. Arabanın da bir özelliği var. Üzerindeki mekanizmaya 1€ attığınızda araba ağlamaya başlıyor. Ama içinden. Dali arabasının tavanına borular döşemiş. Para atınca içerde yağmur yağmaya başlıyor.


Taş duvarlarda açılan nişlere yerleştirilmiş kadın figürleri, Oscar heykellerini sembolize ediyor. Salvador Dali sinema filmi çekmiş bir yönetmen aynı zamanda. Walt Disney ile beraber çektiği Destino adlı çizgi filmle, en iyi kısa animasyon oscarına aday olmuş. Ancak ödül alamamış. Dali de onlara içerleyip kendi Oscar ödülünü kendi vermeye karar vermiş ve müzesinin duvarlarına birkaç tane heykelcik koymuş. Destino’nun kendisi ve hikayesi de müzenin bir salonunda izlenebilir. Dali’nin filmlerden birini bende izlemiştim. Gerçek insan gözünün neşterle kesildiği sahneyi unutamam. Filmden aklımda kalan tek sahne oydu.


Dali’nin eserlerinde en büyük ilham kaynağı sevgilisi Gala. Bütün resimlerde ondan izler var. Kimi zaman model olmuş kimi zaman ilham vermiş Dali’ye.


Bu resim müzenin fuaye alanının taş duvarında asılı duruyor.


Bu ilginç resme yakından bakıldığında, bir kapıdan güneşe doğru ilerleyen çıplak bir kadın görüyorsunuz. Biraz uzaklaştığınızda resim bir Abraham Lincoln portresine dönüşüyor.


Bu çok açık olarak da anlaşılabileceği gibi bir elektrik direği. Dali birgün yolda giderken bu direği görüyor ve aniden arabayı durduruyor. Onu söktürüp müzeye koyduruyor:)


Bu resmi Dali ayağıyla yapmış. Evet yanlış duymadınız hem de topuğuyla… Boya içinde yere vura vura mürekkebini çıkardığı bir mürekkep balığını kullanmış. Mürekkebi beyaz seramik zemin üzerinde topuğuyla şekillendirerek bir portre oluşturmuş.


Dali öldükten sonra müzenin altına gömülmüş. Öldükten sonra’da müzesinden ayrılamamış yani…


Müzenin bir odasında Dali’nin üç boyutlu resimleri var. Bir ayna yardımıyla renkleri farklı iki aynı resmi bir düzenek içine yerleştirmiş. Belirli bir açıdan baktığınızda tek bir resimde öğelerin üç boyutlu olarak sıralandığını görüyorsunuz. Fotoğrafını çekemedim. Görmeniz gerek.


Müzenin en ilginç odalarından birinde Mae West’in üç boyutlu portresi bulunuyor. Bu portrenin farkı odanın tamamındaki objelerden oluşması. Buraya girdiğinizde ilk gördüğünüz şeyler, duvarda asılı iki büyük göz resmi, yerde duvarın hemen önünde deliklerinde lambalar olan bir büyük burun, onun biraz önünde kırmızı kocaman bir dudak ve onunda önünde bir deve silueti. Görünen şeylerin tek tek hiçbir anlamı yok diye düşünebilirsiniz. Ancak duvarın karşısında 6-7 basamaklı platformu tırmanıp oraya yerleştirilmiş vizörden baktığınızda tüm şeklilerin bir portre oluşturduğunu görüyorsunuz. Salvador Dali hayran olduğu aktris Mae West’i bu şekilde ölümsüzleştirmiş oluyor.



İkinci katta büyük salonun tavanında yine bir Dali şaheseri var ki Dali ve Gala’nin göğe yükselişi resmedilmiş sanki. Bu odanın çevresindeki küçük odacıklarda Dali’nin kullandığı mobilyalar sergileniyor.


Yalnız resimler değil Dali tarafından tasarlanan heykeller, hologramlar, mücevherleri de müzede görmek mümkün.

Daha sayamadığım o kadar çok şey var ki. Her resmin her eserin önünde dakikalarca durup izlemek istiyorsunuz. Sanki bir hayal dünyası yaratmış Dali. O kadar farklı o kadar alışılmışın dışında şeyler var ki Dali dahi mi yoksa deli mi karar veremiyorsunuz gerçekten…


Hiç yorum yok: