Anlatacak çok şey var. Neler yaptım neler. Yeni insanlarla tanıştım, yüzdüm, güneşlendim, kitap okudum, bolca yemek yedim, alışveriş yaptım, dağlara tırmandım, mağaralara indim, göbek attım:)
Şimdi başlayalım anlatmaya...
7 Mayıs sabah teyzemle Atatürk Havalimanında buluştuk. Bizi davet eden firmanın yetkilileri ile birlikte uçak saatimizi beklemeye başladık. Yunanistan'daki kriz ve yaşanan gerginliklerin havaalanlarına yansımasından, uçakların geç havalanıp inişlerinde sıkıntı çıkmasından korkuyorduk ama hiç bir aksilik olmadı. Uçağımız zamanında havalandı. 70 dakika sonra Atina'daydık. Girit-Heraklion uçağımız için 2 saate yakın süremiz vardı. Havaalanında bulunan her turist gibi bizde bu süreyi duty free'lerde değerlendirmeye karar verdik. Teyzemle parfümlere bakıp fiyatları hakkında yorum yaparken yanımızdan biri türkçe olarak cevap verdi. Tanışıp sohbet etmeye başladık. Ömer aslen Filistinliymiş ve üniversiteyi Odtü'de okumuş. 5-6 yıl kadar Türkiye'de yaşamış. Sonra uluslararası bir firmanın Yunanistan ayağında çalışmaya başlamış. Orada bulunduğu süre içinde Türkiye'yi hiç unutmamış. Bize birer fincan kahve ısmarladı ve Türkiye'den, politikadan, fenerbahçeden, Ankara'dan bahsettik. O kadar özlemiş ki türkçe konuşmayı sordukça sordu. Bizde anlattıkça anlattık. Bir Filistinli ve iki Türk Atina Havaalanında yarım saate bir dünya sığdırdık.
Odamızdan deniz manzarası
Deniz ve güneşi o kadar özlemişiz ki ertesi günde öğleden sonraya kadar sahilde oyalandık.
Ertesi gün kahvaltıdan sonra otobüslerle güneyde bulunan Lassithi Platosunun kenarında, mitolojiye göre Zeus'un mezarı bulunan mağarayı görmeye gittik. Oldukça dik yamaçlardan, zeytin ağaçları arasından, bazen iki arabanın yan yana geçemeyeceği dar yollardan geçtik. Dağı aşar aşmaz karşımıza kocaman yemyeşil tarım alanlarıyla kaplı bir plato çıktı. Zeus'un mağarasına ulaşmadan önce dağın zirvesine yakın ve platoya nazır küçük bir kafede birer portakal suyu içtik. Yeniden tırmanmaya başladık ama bu sefer tabanvayla. Kondüsyonu yüksek, düzenli spor yapanların bile zorlandığı 30 dakikalık tırmanışımızı kan, ter içinde soluk soluğa tamamladık. Yukarıdan dağın tepesinden manzara muhteşemdi.
Mağaranın içine girince gözlerim yuvalarından fırladı. Çünkü mağaranın zeminine doğru dik ve dar merdivenlerden aşağıya inmek gerekiyordu. Benim gibi yükseklik korkusu olan insanlar için yalnız tek kenarında korkuluğu olan bu ıslak ve karanlık merdivenler kabus gibiydi. Ama artık buraya kadar çıktıysam devamını getirmeliydim. Yavaş yavaş inmeye başladım. İndikçe mağaranın içindeki sıcaklık düşmeye, nem miktarı artmaya başladı. Ara sıra da olsa kafamı merdivenlerden ayırıp etrafa bakabiliyordum. Mağara duvarlarında ilginç sarkıt ve dikitler oluşmuştu. Mitolojiye göre Zeus'un mezarı bu garip kaya parçalarının birinin arkasındaymış. Hangisi olduğu belli olmadığından belirli bir iz yada ibare yok. Aşağıya kadar inebildiğimde biraz hayal kırıklığına uğradığımı itiraf etmem lazım. Mersin'de cennet cehennem mağaralarından biraz daha derin, ama görünüş itibariyle pek fazla farklılık yoktu.
Plastika Kritis yetkilileri böyle bir tırmanıştan sonra güzel bir yemek yenir diye düşünmüş olacaklar ki bizi akşam ki tüm ekiple birlikte yakınlarda bulunan bir dağ restoranına davet ettiler. Öğle yemeğinde Girit müziği ve Girit yemekleri vardı. Onlar için öğle yemeği akşam yemeği kadar önemli olduğunda önce çeşit çeşit mezeler geldi. Lor ve tulum karışımı az tuzlu ve az yağlı peynirleri sofradakiler tarafından pek beğenilmese de ben bayıldım. Özellikle ikram ettikleri keten tohumlu ekmekle beraber muhteşem gitti. Onunla birlikte sarma ve Girit'e has el yapımı erişte geldi. Damak tadımızın bu kadar birbirine yakın olması aslında kültürlerimizin ne kadar birbirine benzediğinin göstergesi.
Bu arada 5 kişilik Girit Halk Dansları ekibi bize çok güzel gösteriler hazırlamışlar. Önce geleneksel kıyafetleri sonra mavi beyaz denizci kostümleriyle dans eden bu güler yüzlü gençleri herkes ilgiyle izledi.
"-Şimdi Türkiye'den gelen dostlarımız için Türk ezgileri çalıyoruz ve onları da sahneye davet ediyoruz" dedi. Biz kırk yıllık dansçılar gibi başladık döktürmeye. Türkiye'yi temsil ediyoruz ya, içimizdeki Mezdeke ortaya çıktı. Ben hayatımda kardeşimin düğününde bile bu kadar göbek attığımı hatırlamıyorum. Biz kıvırdıkça izleyenler çoştu. Tüm masalar etrafımızı sardı. Herkes hararetle el çırparak yada ıslık çalarak katıldı. Finali hep beraber Türk göbek havalarıyla yaptık, süper oldu.
Ertesi gün sabah bacaklarım uzun süre yürümeyi reddetti. Dağa tırmanış, mağaraya iniş, çıkış sonra tekrar dağdan iniş ve arkasından oyun havaları, ağır bedenimi zor taşıyan ayaklarıma fazla geldi. Kahvaltıdan sonra öğlene kadar biraz daha deniz keyfi yaptık ve havaalanına doğru yola çıktık. Heraklion-Atina, 2 saat Atina Havaalanında bekleyiş, Atina- İstanbul. Gece saat 22.00 sularında İstanbul'daydık.
Tatilimiz kısa ama dolu dolu geçti. Biraz daha vaktim olsaydı Heraklion yakınlarındaki Knossos saraylarını gezmeyi çok isterdim. Hatta bir araba kiralayıp Girit'in batısında bulunan ve Türklerin Girit'e ilk yerleştikleri Hania kentine giderdim. Bir daha ki sefere inşallah...
5 yorum:
cok hos bir gezi olmus anlasilan...Yeni yerler gormek ne guzel bir duygu...
gerçekten güzel bir gezi oldu. Yeni yerler keşfetmek çok güzel bence de:))
Ne güzel yerler, ne güzel gezmişsin. Şimdi vaktim yok, resimlere baktım sonra okumaya da geleceğim:)
Geldim ve hepsini okudum:) Görmeyi çok istediğim yerlerden birisi. Umarım bir gün gideriz ve senin kadar eğleniriz....
Marifetli Pericim;
Eğer gidersen haber ver sana gidilecek yerler hakkında tiyolar vereyim:)) Ama eğleneceğin garanti. Onu söyleyebilirim şimdiden:))
Yorum Gönder