17 Temmuz 2009 Cuma

Gezdim Gördüm Yazdım 3: Amasra

Geçen hafta sonunda ablam, kardeşim ve eşiyle birlikte Karadeniz'in şirin ilçelerinden Amasra'ya gittik. Eğer iki üç gün kafa dinlemek için bir sahil kasabası arıyorsanız Amasra çok uygun bir yer. Hem Ankara'ya hem İstanbul'a yakın. Ankara'dan yaklaşık 3,5 - 4 saat mesafede. İsterseniz Mengen, Devrek güzergahını kullanabilir, isterseniz Safranbolu, Karabük yolunu tercih edebilirsiniz. Her ikisinde de yollar özellikle yaz mevsiminde gerçekten olağanüstü.

Eğer yazın gidecekseniz mutlaka bir hafta önceden kalmak istediğiniz oteli yada pansiyonu seçip rezervasyon yaptırmanız gerek. Bizim gibi 3 gün kala otel arayışına girerseniz bulduğunuza razı olmak zorunda kalabilirsiniz. Amasra'da konaklamak isteyenler için alternatif çok aslında. Şehir içini tercih edenler için bolca otel ve pansiyon var. Her üç evden biri pansiyon olarak hizmet veriyor. Denize karşı olanların fiyatları çarşı otellerinden biraz daha fazla. Birde dağda olan denize ve Amasra'ya yukarıdan bakan oteller varki, şehir merkezine gitmek için mutlaka arabaya ihtiyaç duyarsınız. Amasra otel ve pansiyonları için amasra.net ve amasram.net sitelerini ziyaret edebilirsiniz. Biz biraz geç kaldığımız için Büyük Limanın biraz arkasında çarşının girişindeki Amasra Oteli'nde yer bulabildik. İki yatak bir komodin ve bir küçük dolaptan ibaret olan odamızın banyosunda aniden soğuyup aniden ısınan şohben yüzünden duş almak zannettiğimizden zor oldu.

Eğer denize girmek ve güneşlenmek isterseniz Büyük Liman yada Küçük Liman'da ki sahilleri tercih edebilirsiniz. Ayrıca sahile gerek yok derseniz dalgakıranın sahile bakan kısımlarında da yüzebilirsiniz. Yazın haftasonları özellikle Büyük Liman oldukça kalabalık oluyor. Önlerde bir şezlong bulayım derseniz erken gitmenizde fayda var.

Biz cuma akşamı iş çıkışı yola çıktık. Mengen - Devrek güzergahını takip ederek, yollardaki bakım çalışmalarına rağmen 4 saatte Amasra'ya vardık. Otelimize giriş yapıp sahilde kısa bir gece turu attık. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra ilk olarak dalgakıranın üzerinde bir yürüyüş yaptık. Bir tarafta sakın, pürüzsüz berrak liman, diğer tarafta dalgalı, bol köpüklü, kızgın Karadeniz. Dalgakıranın üzerindeki "Rüzgarlı havalarda dalgakıranın üzerine çıkmayınız" yazısı kışın buradaki rüzgarın şiddeti hakkında biraz bilgi verdi.




Dalgakıranın ardından otelin tam karşısındaki Çekiciler çarşısından gezimize devam ettik. Burası sağlı sollu küçük hediyelik eşya dükkanlarının olduğu bir sokak. Etrafınızda gördüğünüz herşey cıvıl cıvıl. Ahşaptan yapılmış aksesuarlar, süsler, hediyelik eşyalar, mutfakta kullanılabilecek herşeyin ahşap versiyonu, saksılar, duvar saatleri bastonlar....Kısaca aklınıza gelebilecek herşey var burada. Hangisine bakacağınıza şaşırıyorsunuz. Eğer el işinden hoşlanıyorsanız bu bölgeye has, tel kırmasından yapılmış tepsi ve örtülere bakabilirsiniz. Rengarenk Bartın işi masa örtüleri ve yazmaların bir arada muhteşem görüntüsüne bakmadan edemiyorsunuz. Çarşının sonuna ulaşabilen insanların ellerinde mutlaka birkaç torba oluyor.Buradan birşeyler almadan çıkmak imkansız gibi.





Çarşının girişinde bulunan kitapçının önünden bir kare. Kedinin tırmalayabileceği ile ilgili uyarı yazısı ve arkadaki "Anne bana köpek al" isimli kitabın kapağı köpeği tercih edin diyor sanki:))

Amasra gibi sahil bölgelerinde yenebilecek en güzel yemek tabiiki balık. Amasra'da sahilde birçok balık restoranı var. En büyük ve en lezzetli balık yapanlar Ceşm-i Cihan Restoran ve Canlı Balık Restoran. Eğer buralar pahalı derseniz sahildeki diğer küçük balık lokantalarını tercih edebilirsiniz. Nereye giderseniz gidin, masaya oturur oturmaz meşhur salata geliyor önünüze. Balıkları beklerken mısır ekmeğiyle beraber yarılıyorsunuz koca tabağı. Bizim gibi hızını alamayanlar balıkla beraber ikinci tabağı da istiyor. Balıklar yağda kızarmış olmasına rağmen çok hafif oluyor ve ne kadar yerseniz yiğin asla şişkinlik yapmıyor.
Beş dakika sonra:


Eh karnınızı da doyurdunuz şimdi sıra tekne turunda. Büyük Limandan, yani Çeşm-i Cihan restoranın hemen ilerisinden her 10 dakikada bir tekneler kalkıyor. Büyük Liman, Küçük Liman, Tavşan Adası 45 dakikalık bir tur yapıp geri dönüyor. Manzaralar o kadar muhteşem ki. Tavşan adası sahile yakın olmasının yanı sıra üzerinde yalnızca tavşanlar yaşadığı için bu ismi almış. Zaten buraya insanların çıkabilmesi için mutlaka bir iskele yapılmalı çünkü kayalıklar oldukça dik.



45 dakikalık tur sonunda yeniden yürüyerek gezmeye devam ediyoruz. Önce Kemere köprüsünden geçerek Ağlayan Ağaç mevkiine doğru okkalı bir yokuş tırmanmaya başlıyoruz. Yol dik olunca hızımız biraz yavaşlıyor haliyle. Dar sokakların birbirine bitişik evleri arasından yer yer deniz görünüyor. Evlerinin önünde oturan insanlar biz geçerken gülümsüyor. Bizde onlara gülümseyip selam verince hemen küçük bir sohbet başlıyor. Memleketler soruluyor... Küçük kızlar ev iş pastalar satıyorlar yokuşta. Tam bitti artık ben daha fazla çıkamam derken, ağlayan ağaç görünüyor. Banklara oturup manzaraya karşı birer çay içerken hafiften rüzgar esmeye başlıyor ve yorgunluğumuz bir nebze olsun azalıyor.


Ağlayan Ağaçtan sonra geldiğimiz yerden aşağıya iniyoruz. Tekrar Kemere köprüsünden geçerek kaleye doğru dönüyoruz. Evlerin aralarına sıkışmış Kaymakam evi ve biraz ilerisindeki eskiden kilise olan, Fatih Sultan Mehmet'in burayı fethinden sonra Fatih camii olarak değiştirilen caminin önüne geliyoruz. Biraz soluklanırken mahalle sakinlerinden Amasra'nın yerlisi bir çiftle sohbete başlıyoruz. Fatih Caminin içini anlatıyor bize. Burası 9. yüzyılın sonunda yapılmış bir kilise aslında. 1460 yılında camii olarak değiştirilmiş. Yüzyıllar içinde defalarca tamir ve restorasyon aşamalarından geçmiş, yıkılan beşik tonozlu tavanı, pencereleri ve kapısı yeniden örülmüş. Caminin ilginç özelliklerinden biri de her cuma ve bayram hutbelerinin kılınçla okunması. Kılınç Türk tarihinde adaletin, kudret ve zaferin işareti olarak kullanılıyor. Osmanlı orduları fethettikleri yerlerde devlet otoritesini ve adaleti vurgulamak için kılınçla hutbe okutuyorlarmış. Şuanda çok az camii de bu uygulama devam ediyor. Amasra Fatih Camii de bunlardan biri. Fatih'in fethinden itibaren uygulama devam ediyor. Her ne kadar kılınç Fatih'in verdiği kılınç olmasa da şuanda kullanılan da 200-250 yaşındaymış.


Bugünlük bu kadar gezi yeter diyerek akşam yemeği için otelimizin olduğu mevkiiye geri dönüyoruz. Akşam yemeği için birer porsiyon midye tava ve arkasından ikişer top dondurma yeterli oluyor. Ertesi gün sabah önce Amasra Müzesini ziyaret ederek güne başlıyoruz. Burası aslında 1884 yılında Denizcilik Okulu olarak yaptırılmaya başlanmış. Ancak bitirilememiş. 1976 yılında müze olarak restore edilmesine karar verilmiş. 1982'de açılmış. Arkeolojik eserler açısından oldukça zengin. Helenistik dönem, Roma, Bizans, Ceneviz ve tabii ki Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait pek çok eser var müzede. Küçük Limanda tam denizin kıyısında şahane bir yeri var. Özellikle Roma ve Bizans dönemine ait olan heykeller çok ilgimi çekti. Bu heykeller 15-20 yıl önce sanayi sitesi yapımı sırasında kazı yapılırken tesadüfen bulunmuşlar. Hristiyanlığın ilk yıllarından kalma oldukları tahmin edilen eserlerin başları ve elleri kırılmış. Sonrasında müzeye yerleştirilmişler.

Haftasonları müzenin hemen karşısındaki yolda Amasra'nın pazarı oluyor. Köy pernirleri, hormonsuz meyveler sebzeler, çeşit çeşit el yapımı reçeller, tarhana, erişte ve baharatlardan biraz alışveriş yapıyoruz. Küçük plastik tabaklara konmuş dutların tadına bakıyoruz. Sonunda tekrar görüşmek üzere yavaş yavaş Amasra'yla vedalaşıyoruz.

Yol üzerinde Amasra'ya 4-5 km. mesafede Kuş Kayası yol anıtına giden basamaklar çıkıyor karşımıza. Önce biraz tereddüt etsekte merdinvenleri tırmanmaya karar veriyoruz. 180 basamak sonunda biraz nefesimiz kesiliyor haklı olarak. Ancak Anadolu'da yapılmış ilk yol anıtını görmek bacaklarınızı acısını alıyor. Burası M.S. 41-54 tarihleri arasında Roma İmparatoru döneminde bölgenin, "karayolu dinlenme yeri" olduğunu belirtmek için inşa edilmiş. Kolonun üzerinde duran kartal Roma askerinin gücünü yanındaki asker heykeli ise ise büyük ihtimalle imparatoru temsilen niş şeklinde oyularak yerleştirilmiş.
Anıtın yanından basamakların görüntüsü:
Gezimişin ikinci durağı olan Safranbolu'ya doğru yola çıkıyoruz. Özellikle Bartının çıkışında yolun iki kenarındaki ağaçlar belirli bir yükseklikte birleşiyorlar. Dalların aralarından sızan ışıklar muhteşen bir manzara oluşturuyor.


2 yorum:

kaptan dedi ki...

Bu çarşıyı çok özlemişim Senacım beni kısa süreliğine de olsa oralara götürdüğün için teşekkürler.. ellerine sağlık :)

sena dedi ki...

Ececim bende çok severim burayı. Her gidişimde sanki ilk kez görmüşüm gibi seviniyorum.