Cunda evlerinden bahsetmeden önce kısaca adanın tarihinden bahsetmek gerekiyor sanırım. Cunda, Balkan savaşlarından önce çoğunlukla Rumların yaşadığı bir ada imiş. 1924 mübadelesinde burada yaşayan Rumlar Yunanistan'a, Girit ve Midilli'de yaşayan Türkler'de Cunda'ya gönderilmiş. Bu tarihten sonra adanın kaderi değişmiş. Nüfusu azalmış. Evlerin çoğu boşalmış. Zeytinlikler el değiştirmiş. Kiliseler terkedilmiş. Mübadele'den önce 10.000 olan ada nüfusu 2000-3000 kişiye düşmüş.
Netten adanın tarihini araştırırken Emre Büyükçerçi'nin "O" yılları anlattığı ve adada Giritten gelen mübadillerle sohbetlerinden yola çıkarak yazdığı makalesi çıktı karşıma. Okumak isteyenler için buraya bir link koydum.
Emre beyin yazısını görünce aklına yıllar önce okuduğum Kemal Yalçın'ın "Emanet Çeyiz" kitabı geldi. Çoğu zaman gözlerimde yaşlarla okumuştum kitabı. Kemal Yalçın mübadeleyi hem Türkler hem Rum'ların öyküleriyle anlatmıştı. Her iki taraf içinde çok acılı olmuş bu süreç. Doğup büyüdükleri toprakları, atalarının aile büyüklerinin mezarlarını, komşularını, bütün mallarını orada bırakıp tamamen yabancı topraklara yollanmışlar. Aslında ana vatan olan bu topraklar hiç sevgiyle kucaklamamış onları. Buraya gelen Türkler doğru dürüst Türkçe konuşamadıkları için dışlanmışlar. O yıllarda Türkiye'nin durumu da çok iyi olmadığından, onlara vaad edilen evler zeytinlikler verilmemiş. Kimi zaman yokluktan kimi zaman yolsuzluklardan çekmişler. Ada halkı yoksul kalmış ki hala öyleler.
Cunda'daki evler de bu olumsuzluklardan nasibini almış. Çoğu ev mübadillerin torunları tarafından kullanılıyor ama kötü durumda. Restore edilen çok az ev var maalesef. Kiliselerin durumları daha da kötü. Cunda yakında Alaçatı olur diyorlar. Cunda'ın tarihi binaları bence Alaçatı'dan çok daha işçilikli ve güzel. Yenilenmeyi ve restoasyonu Alaçatı'dan çok daha fazla hakediyorlar.
En önemlisi de çok geç kalınmış. Artık zaman yok. Biran önce buradaki tarihi binaların ve evlerin yetkililerce görülmesi gerekli. Belki birkaç yıl sonra o binalardan pek çoğu ayakta olmayacak. Hemen harekete geçilmeli... Resimleri görünce neden bu kadar üzüldüğümü daha iyi anlayacaksınız:
Hadi başlayalım o zaman...
Burası Despot evi olarak biliniyor. İnternetten aldığım bilgilere göre "Bu bina Despot adında bir Rum tarafından Yunanistan’ın devlet olduğu gün toplanan bağışlar ile yaptırılmış. Bu heybetli yapının sahibi 1877 yılında binaya yapılan bir baskın da hayatını kaybetmiş. Daha sonra Osmanlı Devleti binayı satın alarak Hükümet binası olarak kullanmış. Mübadeleden sonra bir süre yetimhane olarak kullanılmış. Şu an maalesef yıkılmak üzere. Netten buranın 1995 yılına ait resimlerini buldum. Geçirdiği değişim inanılmaz. Bir on yıl daha dayanabileceğini sanmıyorum.
Cunda da sokaklar genellikle dar ve arnavut kaldırımı döşeli. Evler bitişik nizam inşa edilmiş. Bahçeler genellikle binanın arka tarafında. Ön cephede yalnız kapı ve pencere açıklıkları görünüyor. Evler genellikle yöresel sarımsak taşından yapılmış.
2 yada en fazla üç katlı binalarda alt kat pencereleri küçük. Üst katta bulunan pencereler dar ve uzun inşa edilmiş.
Evlerin kapıları sade yapı içinde en gösterişli elemanlar. Geniş yüksek ve merdivenle çıkılan kapıların süslü kolon başlıklı yuvarlak kemerli alınlıklarında binanın yapıldığı yıla ait bilgiler bulunuyor. Kapı tokmakları da en az kolon başlıkları kadar önemli detaylar. Dökme demirden yapılan bu aksesuarlar kapıları tamamlayan çok önemli elemanlar.
Evlerin ikinci katlarında manzaraya hakim cumbalar ve bazılarında küçük balkonlar bulunuyor. Balkonları ve cumbaları alttan desteklemek için kullanılan eli böğründeler en az kolon ve alınlıklar kadar süslü. Dekoratif formlar kadar insan formlarına da rastlayabiliyoruz.
Pencerelerde en az kapılar kadar süslü Cunda evlerinde. Alt kat pencerelerinin önlerinde sardunyalıklar olarak adlandırılan ferforje çıkmalar var. Üst katta ise bu çiçeklik yerine rengarenk kepenkler konulmuş.
Bu evin büyük bölümü yıkılmış. Çatı ve ikinci kat tamamen çökmüş. Ancak cumbanın eli böğründeleri sağlam. Oradaki işçiliği görünce insan bu evin sağlam ve kullanılıyorken ne kadar muhteşem göründüğünü düşünmeden edemiyor. Kapı kenarlarındaki oymalar, pencere kenarları, yüksek merdivenli ve geniş giriş kapısıyla tam karakteristik bir ada evi. Kim bilir buarada ne mutlu dakikalar yaşandı. Kimler evlendi. Kaç çocuk dünyaya geldi. Ne kadar büyük davetler verildi. Bunlaru düşünürken kendimi kapının önünde buldum.
Birazda Ayvalık evlerinden kapılar;
Gönül isterdi ki bu mağrur ama yorgun evlerin hepsi aslına uygun olarak restore edilsin. İnsan bu evler Avrupa'da bir şehirde olsaydı ne halde olurlardı diye düşünmeden edemiyor. Umarım bu fotograflar birilerinin dikkatini çeker. Birilerinin de benim gibi içi sızlar. Bu binaların hepsi bizim tarihimizin önemli birer parçası. İçinde daha önce kim yaşamız olursa olsun hepsi birer Türk evidir. Onları yapanlar çoktan toprak olmuşlar ama onların yadigarlarını yaşatmak bizim elimizde...
Bu resimleri kullanak isteyen arkadaşlar;
Hepsini kullanabilirsiniz. Yalnız emeğime saygı göstermek için bu posta alıntı yapmanızı rica ediyorum.
9 yorum:
Üç yazını da okudum canım. Ne güzel bir tatil olmuş, ne güzel anlatmışsın. Resimlere de bayıldım. Anladım ki gidilesi, görülesi bir yer...
Çok teşekkür ederim canım. Gerçekten çok güzel bir yer. Mutlaka gitmelisin:))
cundaya hayran birisi olarak uc yazinida buyuk bir zefkle okudum uc yildir gidemiyorum adaya okadar cok ozledimki anlatamam resimlerin ve anlatiminla hasret giderdim resmen.sayet birgun turkiyeye tamamen donus yaparsak egeli olsamda kendi memleketimden cok cundaya yada ayvaliga yerlesmek istiyorum eski bir rum evi alip restore etmek en buyuk hayalimiz insaal nasip olur diyorum
Ben de Cunda'da yaşamayı çok isterdim. Orada evleri alıp restore edenlere hayran oldum hatta gıpta ettim:)) Tamam itiraf ediyorum ÇOK KISKANDIIM:P
İlerde emekliliğimizde belki orada komşu oluruz:))
Senacım yazılarına link verdim. Fakat etikete bir "Cunda" kelimesi eklesen de tüm Cunda yazıların birarada çıksa. Birkaç yazın olduğu için anasayfana yönlendirdim linki.
Teşekkür ederim Sibelcim. Cunda'lı postları "Cunda" ile etiketledim.
SEvgiler:)
Merhaba Sena Hanım,
Yazınızı severek okudum. Ayvalık&Cunda insanın görmeye doyamayacağım bir yer. Ayrıca yazınızda yazımdan bahsettiğiniz için teşekkür ederim. Ben de Ayvalık'a ilk gittiğimde çok sevmiş ve bir daha gidip yazı yazmak istemiştim. Daha sonraki yıllarda mübadeleyi bir de karşı tarafın ağzından duymak için Yunanistan'a gittim ve izlenimlerimi yazdım. Yunanistan'a gitmeden önce Kemal Yalçın'ın Emanet Çeyiz isimli kitabını da okumuştum.
M. Emre Büyükçerçi
Emre bey merhaba;
Ayvalık gerçekten büyülü bir yer. Ben çok sevdim ve en kısa sürede tekrar gitmeyi diliyorum.
Yazınızı gerçekten çok beğendim. Ayvalığı ve mübadeleyi o kadar güzel anlatmışsınız ki bir çırpıda okudum. Ayvalığa gitmeden önce okumadığım için hayıflandım biraz:) Önce okusaydım daha bilinçli davranırdım.
Eğer Yunanistan gezinizle ilgili yazınıza ulaşabileceğim bir link verebilirseniz yazınızı okumayı çok arzu ederim.
Yorumuzun için çok teşekkür ederim.Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum.
Saygılarımla...
Sena Öksüz
Teşekkür ederim Sena Hanım, ben de tanıştığımıza memnun oldum. Umarım Ayvalık'a yakın zamanda tekrar gider, benim yerime de gezersiniz.
Yunanistan ile ilgili yazıma şu linklerden ulaşabilirsiniz:
http://www.sabanciuniv.edu/sudergi/nisan2008_dergi/dergi_nisan.swf 48. sayfada. Eğer okumakta zorluk çekerseniz şu linkte de var ama paragraflar yok: http://www.samsunmubadele.org.tr/duyuruarsivi.asp?Sayfa=512
Gezilerinizin ve yazılarınızın devamını bekliyorum :)
Emre
Yorum Gönder