1 Ocak 2014 Çarşamba

Yeni yılın ilk günü...



Bugün 2014'ün ilk günü...

Gülerek, ağlayarak, sevinerek, üzülerek geçirdik 2013'ü. Şimdi yeni bir yıl başladı. Bugünün dünden, geçen yılın bir önceki yıldan ne farkı var diyebiliriz. Ama yine de insan daha güzel günleri umut ediyor. Benim de umutlarım hayallerim ve isteklerim var yeni yıldan. İnşallah hepimizi ülkemizi çok güzel günler bekliyordur. Bu sene daha az gözyaşı daha çok kahkaha olur hayatımızda. Huzurumuz ve sağlığımız bizi hiç bırakmaz. Ailemiz ve sevdiklerimiz hep yanımızda olur. Tabii biraz daha para olsa hiç fena olmaz.

Her ne kadar çalışıyor olsam da çok huzurluyum. Her şey mükemmel olmasa da bir işim ve sıcak bir evim var. Sağlığım yerinde. Ailem yanımda. Beni seven ve önemseyen arkadaşlarım dostlarım var. Daha ne olsun...

Dünyanın en mutlu insanı benim şuan...

Herkese çok güzel ve umut ettiklerine kavuşabilecekleri bir yıl dilerim.

29 Aralık 2013 Pazar

Can Yücel'den...



Can Yücel'in en çok sevdiğim şiiri... Yorumsuz olarak paylaşmak istedim.

Sevdiğin Kadar Sevilirsin

Yerin seni çektiği kadar ağırsın

Kanatların çırpındığı kadar hafif
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin
Yaşadıklarını Kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun
üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin
işte budur hayat,
işte budur yaşamak!
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın

Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin
Bunu da öğren,

Sevdiğin kadar sevilirsin.

Can YüCEL

18 Kasım 2013 Pazartesi

Renkli sepham...

Evdeki ikinci günümde en önemli  icraatlarımdan birini gerçekleştirdim. Çok severek aldığım halde belki 3-4 yıldır öylece duran ve üzerinde örtülerle ham halini kapatmaya çalıştığım sehpamı boyadım. 



Hobi dolabımı karıştırırken geçen sene duvarları boyadıktan sonra artan ve belki bir tamir için lazım olur diye ayırdığımız kavanozları buldum. Su bazlı boya olduklarından mdf üzerinde de tutucu olacağını düşünerek yeşil ile zemin rengini boyadım.


Sonra sehpanın üzerine uygulayacağım motifi belirleyip sehpa yüzeyinin büyüklüğüne göre yeniden çizdim.


Çizimi ters çevirip kurşun kalem ile üzerinden geçerek yüzeye sabitlenmesini sağladım. Üzerini istediğin gibi su bazlı boyalarla rengarek boyadım ve vernikledim. 



 Sonuç böyle oldu...

Evde ilk gün...


     Evdeyim ve oturmak zorundayım ya dolapları kurçalamaya başladım. Dolabın birinden tamir edilecek  bir sürü şey çıktı. Elma ağaçlı küpelerimde onlardan biri. Onları deri parçalarından yapmıştım. Sırt sırta yapıştırdığım deriler birbirinden ayrılmış. Demek ki silikon deri yapıştırmak için uygun bir malzeme değilmiş. Bu sefer kenarlarını diktim.




 Küpelerimi tamir ettim. Yepyeni oldular...











































Aliş ve Zeliş'e veda...





Bunlar minik karton arkadaşlarım Aliş ve Zeliş. Uzun zaman önce iş yerinde çok sıkıldığım bir gün elime geçen kalın not kağıtlarıyla yapmıştım onları. Önce Aliş çıktı ortaya sonra Zeliş. Geçenlerde ablamın yakın arkadaşı Figen abla geldi İzmir'den. Bayıldı onlara. İlkokul öğretmeni olarak geometrilk şekilleri çok rahat anlatabileceğini söylemişti. Giderken ona hediye etmeyi düşümdüm ama unutmuşum.

Şimdi Figen ablaya sürpriz yaparak Aliş ve Zelişi ona göndereceğim. Minik arkadaşlarımı başka minik öğrencilerin matematiği daha iyi öğrenmesi için feda ediyorum.

Hoşcakalınnn..

Görünmez kaza...

 

Bugün pazartesi ve ben şuanda evde çayım ve kurabiyemle kanepemle oturmuşum. bilgisayarım kucağında bloguma aylar hatta yıllar sonra yazı yazıyorum. Bunun sebebi ufak bir görünmez kaza... Cuma sabahı kapıdan dışarı çıktım. Baktım ki asansör bizim katta. Kaçırmayayım şunu şimdi tekrar aynı kata geç gelir dedim. Acele asansöre doğru bir depar arttım. Atmamla durmam bir oldu. Sağ baldırıma bir bıçak sağlandı sanki. Yavaş yavaş arabaya kadar zor yürüdüm. Birazdan geçer nasıl olsa dedim. Ama geçmedi. Soluğu hastanede aldım.

Meğer aşil tendonunun üst kısmındaki bağlar kopmuş. Doktor eğer futbolcu olsaydın 3 ay sahalardan uzak kalırdın dedi. Nihayetinde bir hafta rapor verdi. . Ayağımı çok zorlamamam ve bol bol dinlenmem gerekiyor. Adelenin fazla gerilmemesi için topuklu terlikle yürümem gerekiyor.

Bu hafta evdeyim. Yapmak istediğim ama fırsat bulamadığım pek çok şey vardı. Onların listesini yaptım. Başlıyorum yapmaya...

Her ne kadar ayağımı çok rahat hareket ettiremesemde bu hastalık tatilinden pek hoşlanmadığımı söyleyemeyeceğim :)

6 Kasım 2013 Çarşamba

Döndüm...


Döndüm…

Nerelerdeyim ne yapıyorum bende bilmiyorum. Geri dönüp bakınca çok gezmişim görmüşüm ama bir arpa boyu yol gidememişim gibi geliyor.

Bu sene leyleğin havadan inmediği bir yıl oldu benim için. Gezmeye fotoğrafçı arkadaşlarımla beraber  şubat ayında katıldığım bir Ilgaz turu ile başladık. Ves Turizm’in düzenlediği günü birlik bir kayak turu idi. Biz kayak yapmadık ama bol bol fotoğraf çektik. İlk pan denemelerimi burada yaptım. Daha sonra haziran ayında koromuzun Bursa turnesine katıldım. Çok uzun yıllar önce bir iki kere iş için Bursa seyahatim olmuştu. Bu seferki gezimiz arkadaşlarla olunca çok daha zevkli geçti. Konserimiz gezi direnişine destek için düzenlenen mitingle karışınca seyircimiz biraz azaldı. Ancak yine de çok keyifliydi. Bursa'yı gezmeye doyamadım. En kısa sürede tekrar gideceğim. Bir hafta sonra yine haziran ayında Kırklareli konserimiz vardı. Yol biraz uzun olunca, yolun yorucu kısmını gece almaya karar verdik ve turne yolculuğumuz gece başladı. Ertesi gün güzel kahvaltı sonrasında Edirne ve Kırklareli’ni dolaştık.  Edirne'nin camilerine ve muhteşem eserlerine hayran oldum. Kırklareli küçük küçücük bir şehir ama insanları çok sıcakkanlı ve samimi.
Temmuz ayında ramazan başlamadan hemen önce şehir şehir Karadeniz turuna çıktık.  Ves turizmden Ilgaz turunda memnun kalınca bu firmayı tercih ettik. Gerçekten çok keyifliydi. Ordu’da başlayan gezimiz bütün Karadeniz sahili boyunca Gümüşhane, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin’e kadar devam etti. Batum’a bir günlük kısa geçiş yaptık. Sümela Manastırı, Ayder yaylası, Aya Sofya Kilisesi gibi bilinen ama daha önce görmediğim yerler ile birlikte Elevit yaylası ve Yason burnu gibi hiç duymadığım ama hayran olduğum yerlere gittik. Dönüş yolunda Samsun ve Çorum'u da eklersek 6 günde 9 il dolaşmışız.  O kadar yorulmuşuz ki ramazan boyunca ancak kendimize geldik. Derken bayram geldi. Ailemle birlikte İzmir Seferihisar'a gidip biraz deniz keyfi yaptık. Yaz denizsiz olmaz derken 5 gün deniz ve güneş çok iyi geldi.
Bayramdan iki hafta sonra yine kanımız kaynamaya başladı. Doğu Karadeniz'i gördük. Orta Karadeniz'e doğru da açılmak lazım diye düşünüp yine Ves Turizm'in Sinop-Erfelelek Şelaleleri gezisine son anda yetiştik. İki günlük hafta sonu gezisiydi. Orada tanıştığımız 6 arkadaşla o kadar güzel anlaştık ve kaynaştık ki gezimiz yorucu olmasına rağmen çok eğlenceli geçti. Önce Erfelek şelalelerinin 3 tanesini gördük. Ardından  Sinop turu vardı ki şu şehrin bu kadar şirin bu kadar düzenli olabileceğini düşünmemiştim.  Dönüşte Abana ve İnebolu üzerinden Kastamonu'ya vardık ve nihayet Ankara'ya geldik.
Yok artık ben seneye kadar başka bir yere gidemem desem de 9 günlük uzun Kurban bayramı aklımı çeldi. Önce 4 gün memleketimde Konya'da ailemle birlikteydim. Bayramın ikinci günü yol arkadaşım tatil arkadaşım ablacığımla Alanya yollarına düştük. Ancak deniz bizi pek hoş karşılamadı. İlk gün güzel olan deniz ikinci gün karardı ve dalgalandı. Hava kapalı ve hatta fırtınalı olunca bizde kendimizi yine yollara vurduk. Side, Manavgat ve Alanya'nın altını üstüne getirdik. Girip çıkmadığımız yer kalmadı. Mesafeler yakın olunca rahat rahat gezdik ve tatile arabayla gittiğimize çok sevindik. Yoksa otelde mahsur kalacaktık.
Eh artık tatiller bitti, ekim geldi, kış yaklaştı derken Sinop turundan arkadaşlarımızla Yedigöller'e gitmeye karar verdik. Günübirlik turumuzda otobüsümüzün 22 kişilik mevcudunun 10 'u bizden olunca gırgır şamata boldu. Şarkılar söyledik, yedik içtik, otobüste halay çektik.  Yeşilin kahverenginin sarının  yüzlerce tonu bizi çok güzel ağırladı. Bol bol fotoğraf çektik.
Aralarda 4 kez iş ve keyif için gittiğim İstanbul seyahatlerini de sayarsam epeyce gezmişim sanırım.  Aklımı çelen yeni bir gezi güzergahı olur mu bilinmez. Yedigöller'den gelirken otobüste Ebru'yla Şile-Polonezköy, Belen'de rafting, Hattuşaş, Kapadokya gibi alternatifleri konuştuk. Bakalım önce hangisine gideceğiz.
Ama şimdilik Ankara'dayım.